Yunanistan söyleşilerine çok uzun bir ara verdikten sonra gerçekten inanılmaz keyif aldığım bir söyleşi ile geri döndüm. İlk kez bir söyleşiyi Yunanca yaptık ve sonrasında ben çevirdim. Umarım ilerleyen günlerde sağda solda buradan alıntı yapma ihtimali olanlar bu emeği atlamazlar!
Konuğum içtenliğine hayran olduğum, Yunanistan futbol milli takımının kaptanı Tasos Bakasetas’ın eşi olmasına rağmen gerçekten müthiş alçakgönüllü biri, Lia Avraam. (Hiç lafı dolandırmayalım çünkü futbolu bu kadar seven Türkiye’de de Yunanistan’da da bu “kadro”nun ne kadar önemli olduğunu biliyoruz.) Ben onun vatanındayken o da benim memleketimde… Bu yüzden Lia ile özel bir şeyi paylaştığımızı düşünüyorum. Benim hem soruları hazırlarken hem konuşurken hem de çevirirken çok keyif aldığım bir söyleşi oldu. Bu arada sorularda Trabzon’a biraz torpil geçmiş olabilirim ☺️ Umarım siz de keyifle okursunuz…
Öncelikle benimle konuşmayı kabul ettiğin için çok teşekkür ederim. İlk kez bir röportajı Yunanistan’dan Türkiye’ye taşınmış biriyle ve Yunanca yapıyorum. Bu yüzden bu görüşmemiz benim için de çok özel… Ama sen son zamanlarda çok dikkat çeken, özel bir ailenin ferdisin. Hiçbir şey olmasa bile bu yüzden bunu yapmalıydık ☺️
Sevgili Nazlı, öncelikle güzel sözlerin ve beni dikkatle takip ettiğin için teşekkür etmek isterim. Bu kadar aktif olmana hayranım ve özellikle de ortaya koyduğun işin, Yunanistan ile Türkiye’yi yakınlaştırdığını düşünüyorum. Umarım cevaplarım tüm sorularına yeterli olur. Şimdiden herkese iyi okumalar!
Bugüne kadar onlarca şey hakkında uzun uzun konuştuk ama sanırım sana hiç nereli olduğunu sormadım ☺️ O halde buradan, en temelden başlayalım ve Yunanistan’la ilgili kısma baktıktan sonra memleketim Trabzon’daki hayatına gelelim. Lia Avraam kimdir?
O zaman hadi tanışalım! Vaftiz adım Evangelia Avraam (ama Yunanistan’da hep yapıldığı gibi kısaltarak Lia diyorlar) 30 yaşındayım. Kökenim biraz karışık. Babam Kuzey Yunanistan’da Edessa’daki Ydraia köyünden, annem ise Atina’ya 1,5 saat uzaklıktaki Tripoli şehrinden. 7 yaşıma kadar Atina’da yaşadık ve sonrasında Tripoli’ye taşındık. Yani taşra diyebileceğim bir çevrede büyüdüm. Hemşirelik okudum ve şimdiden çocuk ve bebeklerin Halk Sağlığı üzerine bir yüksek lisans programını tamamladım. Şimdi de pedagoji üzerine olan ikinci yüksek lisansımı uzaktan yürütüyorum. Eğitimimin tamamı Yunanistan’da. Yunanca, İngilizce ve İspanyolca konuşuyorum ve spor yapmayı çok seviyorum. Hobim ise futbol izlediğim uzun saatlerde örgü örmek.
Çok kapsamlı bir tanışma oldu ☺️ Teşekkür ederiz. Bizimle Yunanistan’da en sevdiğin yerin neresi olduğunu ve neden orayı sevdiğini de paylaşır mısın?
Yunanistan’ın en çok adalarını seviyorum. Yaz aylarına bayılıyorum ve tatil için adalara gidiyorum. Adaların güzelliği, denizin o mavi rengi, beyaz evler, güzel plajlar ve lezzetli yemekler… En sevdiğim şey, denizin sesini dinlerken kitap okuyayım ve sahilde uzanmışken güneş beni yaksın. Yani anlayacağın üzere, favori mevsimim yaz ☺️
Çok net oldu ☺️ Ayrıca yaz tatili daha güzel tarif edilemezdi sanırım. Peki sana danışan yabancı arkadaşlarına tatil için Yunanistan’da nerelere gitmelerini tavsiye ediyorsun? Aaa bu arada lütfen bize Yunanistan’da yemeyi en sevdiğin yemeği ve bunu en iyi yiyebileceğimiz noktayı da söyle lütfen.
Yunanistan’da her zevk için ve tüm mevsimler için çok güzel yerler var. Akdeniz iklimine sahip olmasına rağmen dağ ile denizi birleştiren ve tüm yıl tatil yapmaya elverişli bir ülke Yunanistan… Buradan hareketle, Yunanistan’da kış tatili anlamında, iyi bir kayak pisti olduğu için Pilio’yu, Kaimaktsalan (Kaymakçalan) Kayak Merkezi’ni, Parnasso, Loutra Pozar ve bunlara benzer birçok noktayı önerirdim.
Ayrıca biz Yunanistan’da kırk günlük orucun başlangıcını ve Paskalya’ya hazırlığı da çok görkemli kutluyoruz. Bu kutlamalar komik kıyafetlerle ya da süslenmiş araçlarla yürüyüşlerin de yapıldığı “karnaval” olarak da biliniyor. Bu kutlamaların bir eşi daha yok mesela! Bu kutlamaların en büyüğü Patras’taki, ardından da Girit/Resmo ve İskeçe’dekiler geliyor. Bu kutlamaları da tecrübe etmek çok özel.
Yaz için güzergahlara bakarsak da benim en sevdiğim adres Girit. Yunanistan’ın en büyük adası ve büyülü kumsalları ve insanı şaşırtan muhteşem yemekleri var. Buranın havası ve enerjisi unutulmaz. Tabii ki Yunanistan’ın tüm adalarına hayranım, özellikle de inanılmaz mavi-yeşil suları, özel yemekleri ve tabii ki eğlencesi ile Kyklad Adalarına…
Doğruyu söylemem gerekirse “en sevdiğim yemek” diyebileceğim bir yemek yok çünkü yemek konusunda çok zor bir insanım. Yunanistan’ın her bölgesinin kendine has yerel ürünleri ile denenmeye değer çok güzel yemekleri var. Ama özellikle Girit mutfağının eşsiz olduğunu söylemek lazım. Salata olarak Girit dakosuna mesela, ülkenin başka yerlerinde aynı lezzette rastlayamazsınız.
Çok güzel yerler önerdin ve gerçekten kış turizmine de dikkat çekmen çok değerli. Biliyor muydun bilmiyorum ama pandemiden önce Yunanistan, Türkiyeli turistler için yurtdışında en sevilen güzergahtı. Aynı şekilde birçok Yunan da Türkiye’yi ziyaret ediyordu. Sence bunu neye borçluyuz?
Gerçeği söylemem gerekirse Türkiye’de tanıştığım hiç kimse daha önce Yunanistan’ı ziyaret etmemiş. Ama bunun aksine Yunanistan’da tanıdığım neredeyse herkes, bir kez bile olsa Türkiye’yi ziyaret etmiştir. Kesinlikle uçak bağlantısı ve tabii yolculuğun kısa olmasının da bunda etkisi var. Bildiğim kadarıyla Türkiye’ye yakın adalara da sürekli tekne seferleri var. Genel olarak İstanbul, Yunan turistler için en sevilen adres. Şahsen ben de görece uygun fiyatlı diyebileceğim İstanbul’un köklü bir kültürü, eski zamanlardan kalma bir hayatı, modern yaşam biçimiyle, gökdelenleri tarihle harmonize ettiğini düşünüyorum. Ben mesela sonsuza kadar İstanbul’da kalırdım.
Yunanistan’a hiç gelmemiş insanlarla çevrili olmana çok şaşırdım. Bu kadar denk gelmesi cidden çok garip! Derhal herkesi Yunanistan’a tatile yollama misyonunu üstlenmelisin ☺️ Şaka bir yana ben benzerliklerimizin karşı yakadaki gündelik hayatımıza çok yardımcı olduğuna inanıyorum. Ben mesela Türkiye’den gelen biri olarak burada kendimi diğer ülkelerden gelen yabancılardan daha rahat hissediyorum ve inanıyorum ki senin için de Türkiye’de durum bu şekildedir. Sen ne dersin? Nerelerde benzeşiyoruz? Nerelerde farklılaşıyoruz?
Bak bu çok doğru. Tabii ki farklılıklar var ama işin aslı, ortak özelliklerimiz çok fazla ve bu benim Türkiye’ye alışma sürecimde bana çok yardımcı oldu.
Hem Türkler hem de biz kalpleri sonuna kadar açık, dışa dönük, bol bol gülen ve gürültücü milletleriz. Mahallelerde, sokaklarda balkondan balkona konuşan kadınlar görürsün mesela ya da yolda bir yabancıyla konuşabilirsin (Yunanistan’da kesinlikle karşılaştığın birine bir “günaydın/iyi günler” dersin, Türkiye’de de bir “merhaba”yı eksik etmezsin) Sonra iki yaka da dans etmeyi, neşeli şarkıları ve gündelik hayatın içinde canlı renkleri seviyor. Yani başka ülkelerde, en azından Avrupa’da, çok zor karşılaşacağın bir sıcaklık var buralarda.
Trabzon’un sokaklarında gezinirken karşılaştığım sadelik çok hoşuma gidiyor mesela. Evlerden gelen yemek kokularını soluyorum, fırından çıkan sıcak ekmeği seviyorum, şehir merkezinden simit almaya ise bayılıyorum (en sevdiğim şey) Sonra sokaklarda futbol oynayan çocukları izliyorum. Bu sadeliği seviyorum ve bunların hepsi bana kendi memleketimi hatırlatıyor.
Farkların ise daha genel çizgide olduğuna inanıyorum. Din ve dil en başta tabii… Ama burada bazı küçük farklara rastlıyorum. Mesela birçok kez, Türkiye’deki kadınlardan farklı spor kıyafetlerle dışarı çıktığımda bana garipseyen bakışlar yöneltildiğini fark ettim. Ayrıca Türklerin zamanla ilgili de tutarlılıklarının olmadığını gözlemliyorum. Mesela gece 11:30’da Tasos’la fotoğraf çekinmek için kapımızın çalındığını ya da imzalı bir forma için 16:30’da evimize gelindiğini biliyorum. Ya da aksine, eğer ustalarla bir iş için randevulaşıyorsak her zaman 2-3 saat geç geliyorlar. Bu benim inanılmaz şaşırdığım şeylerden biri; çünkü Yunanistan’da biliyorsun kamusal sessizlik saatleri var ve bu yüzden bu olay çok garibime gidiyor. Ama yine de küçük farklılıklar bunlar!
Seni çok iyi anlıyorum. Ama 16:30 mesai saati olduğu için bana garip gelmese de gece 11:30’da gelen taraftarlar “biraz” abartmışlar. Bu arada ben de inanılmaz farklı olduğumuzu düşündüğüm bir şeyi söylemek istiyorum. Eğer seninle aynı şartlarda, senin yerinde Türkiye’den bir başka kadın olsaydı, senin kadar alçakgönüllü olmasının imkânı yoktu. Genel olarak Yunanistan’da bu çok hoşuma gidiyor. Bir şekilde hepiniz eşitsiniz ve bunu hissederek karşınızdaki insana da yansıtıyorsunuz. Şimdi yavaş yavaş Türkiye’deki hayatına doğru geçelim diyorum. Öncelikle memleketim, Trabzon, Türkiye’de yaşadığın ilk yer mi yoksa Tasos’la birlikte Antalya’ya/Alanya’ya da gitmiş miydin?
Bu yorumuna gülümsedim doğrusu. Çok şekersin! Türkiye’de neredeyse 3 yıldır yaşıyorum. 2019’da ilk olarak Alanya’ya geldik ve 1,5 yıl kaldık. Sonrasında şimdi bir o kadar daha Trabzon’dayız.
Peki o zaman bize bu iki şehri biraz karşılaştırabilir misin? Genel hatlarıyla memleketine bu şehirlerin hangisi daha çok benziyor?
Bu iki şehir kesinlikle bambaşka. Alanya havası sıcak, bol turistli, güzel plajlı küçük bir taşta şehri. Öte yandan Trabzon ise koca bir tarihi ve Karadeniz’i olan, soğuk ama tablo gibi büyük bir şehir. İkisinin de kendine has güzellikleri var ve itiraf etmem gerekir ki kendimi bu iki şehri de tecrübe ederek Türkiye’yi daha iyi tanıdığım için çok şanslı hissediyorum. Şüphesiz Trabzon’un, özellikle Kuzey Yunanistan’daki şehirlerle çok fazla ortak özelliği var. Dağın denizle birleşmesi ve şehir merkezindeki küçük güzel evler, benim için çok tanıdık ve bunlar bana kendimi evimde hissettiren görüntüler… Bu yüzden şahsen Trabzon’u çok seviyorum.
Peki bir önceki soruyla da bağlantılı olarak… Hepimiz Karadeniz’in ve özellikle de Trabzon’un Yunan tarihini biliyoruz. Burası Anadolu’daki Yunan varlığının başkentlerinden biriydi diyebiliriz. Bu yüzden Trabzon’da bir Yunan olarak yaşamanın nasıl bir his olduğunu merak ediyorum. Mesela sokaklarında yürürken ne hissediyorsun?
Bu soruyu sorduğun için teşekkür ederim. Beni çok duygulandırdı. Genel olarak tarih ve tarih kitapları okumak çok hoşuma gidiyor. Ben Trabzon’u çok seviyorum. Tarihi var, güzelliği var ve tabii bir de Trabzonspor’u var. Şehir merkezinde dolanmak, evlere bakmak, insanlarla konuşmak, simidimi almak ve gezinmek çok hoşuma gidiyor. Birçok kez Sümela Manastırı’nı, merkezdeki Kızlar Manastırı’nı, birçok terk edilmiş/yıkılmış kiliseyi ve tabii ki Ayasofya’yı ziyaret ettim. Pontiaka (Karadeniz Rumcası) ya da Yunanca konuşan birçok insanla karşılaştım ve bu tabii insanı çok duygulandırıyor. Sanırım sen beni anlayabilirsin, memleketinden uzakta yaşarken karşılaştığın ufacık bir şey bile sana orayı hatırlatıyor ve duygusallaşıyorsun. Burada da tüm bu parçalar birleştiği için kendimi evimde hissediyorum.
O kadar güzel tarif ettin ki… Trabzon sana böyle tanıdık bir ortam sunabildiği için, senin adına çok mutluyum. Şimdi biraz daha oradaki hayatının detaylarına gelirsek… Konuya şuradan gireyim, ben yıllar önce (daha o zamanlar Netflix falan yokken) lisede kulağımıza işlenen İngiliz aksanını unutmamak için bayağı saçma da olsa, televizyonda gösterilen tek İngiltere yapımı dizi olan Futbolcuların Karılarını (Footballers’ Wives) izlerdim. Hem oradan hem de eşleri profesyonel futbolcu olan arkadaşlarımdan bildiğim, ritmi çok yorucu olabilen zor bir hayatınız var. Bize bu bağlamda Trabzon’daki bir gününü anlatabilir misin? Zamanın nasıl geçiyor? Neler yapıyorsun? Orada neler hoşuna gidiyor ya da ne için “şu olmasa daha iyi olurdu” dersin?
Profesyonel futbolcuların eşleri için çok şey söyleniyor ama gerçek şu ki hayatımızın aslı bundan çok farklı. Benim günlerim oldukça yoğun geçiyor ama bu tamamen benim hareket edemeden duramamamdan kaynaklanıyor. Evdeki temizlik, yemek vs. gibi gündelik işlerin dışında her gün spor salonuna gidiyorum ve haftada iki gün de örgü dersi alıyorum. Aynı zamanda yüksek lisansım için de sürekli ders çalışıyorum ki zaten bu çok vaktimi alıyor. Ayrıca İspanyolca dersleri alıyorum. Ve tabii ki daha önce de söylediğim gibi futbolu çok sevdiğim için, Trabzonspor’un hiçbir maçını da kaçırmıyorum.
Şimdi düşünüyorum da hiçbir şeyi değiştirmezdim. Hayatımda yapmayı seçtiğim her şey, tam olarak yapmak istediğim ve yapabileceğim şekilde. Daha şimdiden bir sonraki meşgalemi araştırma halindeyim. Yani hiç yerinde duramayan bir ruhum var! ☺️
Yoğunluğunun arasında evinle kendin ilgileniyor olmayı seçmen inanılmaz! Yine Türkiye’deki seninle benzer başka örnekleri hatırlayıp ister istemez yine bu alçakgönüllülük halini düşünmekten kendimi alamıyorum. Peki futbolla uyanan, uyuyan ve kelimenin tam anlamıyla futbolla yaşayan bir şehirde yaşadığın için nasıl hissediyorsun? Ve tabii takımın bu seneki başarısının çok önemli bir parçasına bu kadar yakından bağlı olmak nasıl bir his? Çünkü biliyorum ki hemşerilerim için hem Tasos hem de Manolis (Siopis) birer kahramanlar. Yani yabancı olsalar da aslında “bizim” çocuklar ☺️
Çok mutluyum tabii ve ben de bunu aynı delilikle yaşıyorum. Futbolu çok seviyorum. Tasos’la çocukluğumuzdan beri birlikteyiz. Bu yüzden ben de futbolla birlikte büyüdüm diyebilirim. Maçlarda inanılmaz heyecanlanıyorum ve gerçekten takım sloganlarını öğrenip bağıramadığım için bunu yapanları müthiş kıskanıyorum. Stadyumda çok gergin oluyorum. Gollerde bağırıyorum, dans ediyorum ve sloganları mırıldanıyorum –tabii sadece melodiyi. Şimdi takım marşını öğrenmeye çalışıyorum.
Takımın bu yıl başardığı şey çok önemli. Hepsi bunu hak ediyordu ve tabii böyle bir başarı için herkes bir taş koydu. Yıllardan sonra Trabzonspor şampiyonluğu aldığı ve biz de bu büyük anı yaşadığımız için çok mutluyum. Şimdiye kadar gerçekten çok büyük bir şölen oldu ve lig kapandığındaki heyecanı yaşamak için de sabırsızlanıyorum.
Ben de şahsen, doğduğumdan beri alamadığımız şampiyonluğu, Yunanistan’da yaşarken, takımdaki iki Yunan oyuncunun büyük emekleriyle aldığımız için çok mutluyum. Söyleşiyi tamamlarken Trabzon’dan gideceğiniz gün neler hissedeceğini bizimle paylaşmanı istiyorum; çünkü bu er ya da geç bir gün illa ki olacak…
Seninle bir şey paylaşmak istiyorum. Trabzon’a ilk geldiğimde ilk iki gün müthiş bir fırtına ve yağmura denk geldik. Tabii aşırı soğuk ve bir de COVID karantinası… İçimden “Allahım nereye geldik?” dedim. Taşınma günleri geçtikten sonra, şehre karıştığımda hemen alıştım ve doğal bir ritimde yaşamaya başladım ve içimde bir enerji, çok pozitif bir hava hissettim. Bugün eminim ki buradan ağlayarak ayrılacağım.
Bir kez daha benimle konuşmaya vakit ayırdığın için teşekkür ederim. Şimdi de aşağıdaki sorulara kısa cevaplar verirsen çok seviniriz.
Yunanistan’da en sevdiğim şehir: Selanik
Yunanistan’da en sevdiğim ada: Girit
Yunanistan’da en sevdiğim yemek/tatlı: yuvarlakia (terbiyeli sulu köfte) / rizogalo (sütlaç)
Türkiye’de en sevdiğim yemek/tatlı: simit / lokum
En sevdiğim Yunanca şarkı: Kaiti Garbi-Perasmena-Xehasmena
En sevdiğim Yunanca kelime: αγάπη (sevgi)
Türkiye’de ….. çok hoşuma gidiyor: iyi bilmesem de insanlarla Türkçe konuşmak
Türkiye’deki en heyecan verici şey: Trabzonspor taraftarı!
Okurken bittiğini farketmemişim
Sürükleyiciydi teşekkürler 🙏
BeğenLiked by 1 kişi
Ahh çok teşekkürler 🙏🏻☺️
BeğenBeğen
Siopis ailesi ile bir mini röportaj yapma imkaniniz olsa. Cok süper olurdu. Emeginiz icin tesekkürler elinize saglik.
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkürler ama herkes Lia değil ☺️
BeğenBeğen